doğru ya, dünya burası!
o gün biraz yorgundu nefesim; aklımdakiler bedenime yansımış, belimi büküyordu adeta. hür olmaktı hayalim, bir kuş kadar hür. savaştım. her şeyle herkesle he an. kaçtım. her şeyden herkesten her an. saklandım. her şeyden herkesten her an. o kadar uzun zaman geçti ki ben yok olurken her yerden; kendimi yolda bir yerde bıraktığımı fark edemedim. gün doğumunu izlemek ümidiyle kafamı göğe kaldırdım, göremez olmuşum. toprakta yalınayak koştum üşümek ümidiyle, hissedemez olmuşum. güller papatyalar aldım kendime rayiha hayaliyle, koku alamaz olmuşum. ezanı bekledim huzur umuduyla, duyamaz olmuşum. gülemez olmuşum, kendimi kaybetmişim dedim kendime. oysa daha hür de olamamıştım. üstelik kendimi de kaybetmiştim şimdi.
neredesin? neden takılı kaldın bir yerlerde? yoksa oraya mı aitsin? orada mı görüyor, hissediyor, duyuyor, soluyor, yaşıyorsun? bana biraz oradan bahset; gülüyor musun yoksa ağlıyor musun, seviyor musun yoksa nefretle mi dolusun, seviliyor musun yoksa nefret mi ediliyorsun? peki, peki ya hür müsün?
evet. sanırım öylesin. hür olmak için koşarken niye durasın yoksa. ben duramadım doğru yerde belli ki. oysa frenlere asılmam gerekirdi, demi? ama anlıyorum şimdi, inanamamışım gerçekten doğruyu bulmuş olabileceğime. bu kadar kolay olmaz demişim kendime. sol omzumdakini dinlemiş, şükrü bırakıp koşmuşum.
ah kendimi bir bulsam!
şimdilerde her şey tastamam, anlıyorum şimdi hepsini. ama yok, ben yokum.
doğru ya, dünya burası!
nasıl mükemmel olabilir ki zaten, nasıl biter ki bir insanın sınavı burada, nasıl sonlanır ki arayışı. insanın yorgun bir nefesle uyandığı günlerin sonu gelmez burada. tıpkı kurtuluş yolu bulabilmek için göze aldığı uzun yolculukların sonunun gelmeyeceği gibi. hem belki, belki de bir yerlerde beni bekleyen benliğim tüm sorunların yok olacağı son ve ebedi durakta benim için bilet sırasına girmiştir bile...

Yorumlar
Yorum Gönder